ates kes la twitter


16 Ağustos 2012 Perşembe

Korku Dolu 1 Ömür





Bundan 10 yıl önceydi. Babam içkiye çok düşkün rakısız yapamazdı. Fakir bi aile iken çok zengin olmuştuk. çevremizde baya genişti. ilk olarak okumak için gittiğim bir şehirde başladı her şey. gece yatarken kulağıma gökyüzünden garip sesler geliyordu. bunların ses kayıtları da vardır. olayın sonunda paylaşacam. neyse yurtta kalıyordum 606/6 oda 606 yatak 6 şuan bile orayı hayal ettiğim zaman kendimi çok tuhaf hissediyorum.

oda da bir gün yatıyoruz. 8 kişilik odalar. herkes sohbet ediyor ama biz arkadaşlardan biri ibnelik yapıyor sanıyoruz. " sigara ile kül tablasına vuruyormuş gibi bir ses" tık tık tık tıhk bu türk bi ses işte. herkes ayağa kalktı ve ses benim yattığın yatakta yoğunlaşmaya başladı. ben de kalktım ayağa. herkes o tarafa doğru bakıyor.

sonra hiçbir şey göremedik ses kesildi. yattık 30 dk geçmeden karşı yatakta arkadaş tepiniyor. yorganın altından. elimizi atmamızla ayağa kalkıp pencereden atlaması bir oldu. hemen güvenlikler polisler filan geldi. çocuk sakatlanmış fazla yüksek değildi. sonra ifadesin de nasıl olduğunu anlamadan kendini yerde bulduğunu filan söylemiş.

arkadaş taburcu olup geldiği zamanın akşamı o sesleri bir daha duyduk. bu sefer alt yataktaki çocuk fenalaşmıştı. kalktı suyu yüzüne döktü. burda dedi. ne oğlum burda ne saçmalıyorsun sen dedik. o burda dedi. kim lan oğlum kim burda dedi. şeytan önünde secde eder dedi. lan dedik şeytan allahın önünde bile secde etmemiştir (o zamanlar inanıyorum tabi.) lan amk şeytan kimin önünde secde edecek saçmalama dedik. yağmurlu su gibi bulanık dedi. o sırada karşı bina da bi kaç ışık söndükten sonra bir sürü kargalar kabenin etrafında dolaşır gibi döndüler ve çatıya kondular.


ayağa kalktı yine hepimiz. etraftaki şeylere dikkat edin dedi. hepsinin yeri değişti dedi. oysa etraftaki hiçbir şeyin yeri geğişmemişti. arkadaş dedi. orataya bir şey koyalım ışığı kapatıp açtığımızda yeri değişecek mi bakalım dedi. ayağı kırık çocuk ise o kadar gürültüye rağmen uyanmamıştı. ortaya su şişesini koyduk. ışığı kapatıp açtığımız da aynı yerdeydi. arkadaş çok şey değişti dedi. ne oğlum siktirme belanı dedik. uyudu 2 dk geçmeden aniden uyandı. onlar yer değiştirdi dedi ve tekrar yattı.

BÖLÜM 2


bizde korkmuştuk o gün arkadaş horlamaya bile başladımıştı. sabah kalktığımızda ilk o ayaktaydı. öyle hiçbir şeyden anlamıyormuş gibi bakıyordu. dün neden bahsediyordun oğlum dedik. ne saçmalıyorsunuz oğlum siz dedi. ben dün bu oda da bile kalmadım giğer oda da yattım korkudan dedi. çok tuhaf olduk hepimiz. şuan o arkadaşların hepsi ölü. hepsinin başına tuhaf olaylar geldi. bende o yüzden çok korkuyorum. neyse ayağı kırık arkadaşı uyandırmaya çalıştık. sadece çalıştık :(( uyanmadı. kalk dedik kalkmadı. lan uyansana oğlum dedik. uyanmadı. sonra arkadaş güvenliği çağırdı. ve cansız bedenini götürdüler. o olaydan sonra. yurtda yayılmış bu konular. herkes yurttan ayırlıyor. ama o gece elektirikler kesildikten sonra yurttan ayrılmanın hiçbir faydası olmayacağını anladım. normalde jeneratörün devreye girmesi gerek. ama o gece girmedi. ne hikmetse bozulmuş. 1 saat boyunca elektirikler hiç gelmedi. ancak bize o bi saat baya uzun geçmişti.telefonun ışığını kullanarak arkadaşlarla sohbet ediyorduk. ama göten garip sesler gelmeye başladı. sanırım arkadaşlar duymuyordu. bende korktuklarını bildiğim için hiç seslenmedim. adamlar zaten perişan haldeydi bir de üstüne benim paranoya mı çekemezler diye düşündüm. gökten ses bildiğimiz türkçe olarak cumartesi dedi. cumartesi gecesi 606/6 dedi. ben çok korkmuştum. ağzımı bile açamadım. oysa ki elektirikler gelmiş arkadaş beni 10 dk boyunca lan fırat uyansana oğlum diyormuş. oysaki ben zaten uyanıktım.

pardon dedim uyuyakalmışım. gece batak oynalım dedik. ilk defa arkadaşımız olmadan batak oynayacaktık. herkes bunun farkındaydı ama kimse sesini çıkarmıyordu. oyuna iyice dalmıştık. sohbet filan derken arkadaş birden tuhaf bakışlar atmaya başladı. ve başka oda da yattığını söyleyen arkadaşa. lan oğlum sen başka oda da yattığına emin misin? o gün saat 4 civarı ben seni bu odadan çıkarken gördüm dedi. la oğlum odadan bir şey aldım çıktım dedi. aklıma birden ölen çocuk geldi. lan yoksa dedim. saçmalama fırat dedim o beyin kanamasından ölmedi mi dedim? oyuna devam ettik. ama arkadaş bana bakıp " bi bildiğim var ama susuyorum." bakışı atıyordu. iyice sıkışmıştım. artık patlamak üzereydim. kalbim sanki çıkacak ve ağırlığından yere düşecek gibiydi. ve bir ses ile irkildik.
ölen arkadaşın ranzasının altından yere bi cd düştü. herkes çok korkmuştu. hatta aramızdan biri kendini dışarı atmıştı. lan dediğim korkmayın cd düştü. arkadaş dedi lan bu cd nasıl düştü. çünkü mesafe baya bi uzaktı. daha önemlisi dedi. bu cd ne ki? film filan mı daha önce hiç görmedik dedi. hemen laptop'u açtım. cd'yi taktım. görüntü yoktu ilk başlarda garip sesler geliyordu. ve görüntü netleşmeye başladı. cumartesi gecesi 606/6 dedi. hepimiz birbirmize bakıyorduk. sesten büyülenmiş gibiydik. sonra bir karartı ve ardından görüntü geldi. görüntü de bizim odanın kapısından çıkan biri vardı. altta gözüme saat çarptı. saat 4'ü gösteriyordu. aklıma az önceki arkadaşın 4 civarı odadan çıkarken gördüm demesi takıldı. ancak hiçbiri fark etmemişti. karartı şeklinde bir şeyi ama renkli renkli ipleri görmemek mümkün değildi. daha sonra cd'yi güvenliklere götürdüğümüz zaman çalışmamıştı



güvenlik odanıza geçin dedi. biz korka korka odamız geçtik günlerden perşembe gecesi. aklımızda cumartesi gecesi 6006/6 var. dedim beyler biz bugün bu odada kalamayız. daha doğrusu ben o yatakta yatamam. herkes başka odaya dağılsın dedim. herkes onayladı. arkadaş öldüğü gün farklı oda da yatan suat, batakta o kafamı kemiren soruyu soran adem bizim değimimizle ado aynı oda da yattılar.

BÖLÜM 3


sabah kalktığımızda ado benle hiçbir şey konuşmadı. selam veriyorum almıyor. espiri yapıyorum gülmüüyor. ado ne oldu lan küstün mü dedim. suata bakarak yok la ne küsecem dedi. sadece senle muhabbeti keselim dedi. merhaba merhaba kalalım dedi. ben dost aramıyorum. lisede de en kraldostluklarım vardı ama artık olmasın istiyorum dedi. içimden lan bu ado ekmeğimiz suyumuz ayrıı gitmezdi. ben buna sevgilimi bile emanet ettim. onun için kaç kişiden sopa yedik. sevgilis için hollandaya kadar giitim. ado böyle bir şey yapmaz. dün bir şeyi yoktu ne oldu diyorum. gözümden bi damla yaş geldi. suata baktım yüzünü çevirdi. gel ado biz gidelim dedi. yaktım sigaramı sadece giderken arkalarından izledim.

kantine indiler ben de indim. duygusallığı bırakıp olayları takip etmeliydim. ancak bi yandan da dost kaybettiğim için üzlüyordum. günün akşamı hepimiz oda da toplandık. ado tuvalete gidiyordu arkasından tuttum çektim köşeye lan oğlum sende bir şeyler var ve anlatmıyorsun dedim. yok bir şey dedi. tuvalete soktum kapıyı d a kilitledim. bi tane yumruk attım omzuna. lan oğlum dedim. biz ne zorlukları beraber aştık bunu da aşarız dedim. söyle sikerim ne oldu anlat lan suat sana ne yaptı dedim. ağlamaya başladı. oğlum dedi. hepimizi öldürürler. hepimiz yok oluruz bak dedi. neden bahsediyorsun lan sen dedim. lütfen konuşmayalım o heryerde dedi. sadece sus ve peşimizi bırakmalarını bekle dedi. boğazına sarıldım. hiçbir şey olmaz oğlum dedim. gidiyim ağzını burnunu sikiyim suatın dedim. bildiğin gibi değil dedi.

odaya gittik. ayrı ayrı girdik. suata bilerek omuz attım. çünkü sinirliydim. ne yapıyorsun dedi. kendimi tutamayıp. oğlum seni sikerim deyip gırtlağına sarıldım. baya bi kavga ettik. güvenlikler geldi. aldıikimizi de tutanak tuttu. yurttan atmak için. benim amacım ikimizde yurttan atılacaktık ve yurt rahat edecekti. ancak atmadılar bizi. odaya geçtik. gece yağmur yağmaya başladı. kargalar yine dönüp aynı çatıya kondular ve ao kalkıp birden pencereden atladı. koştuk. ado dedim... ancak çok geçti. adem ölmüştü. işte hayttakitek keşkem budur. dostumu kaybettim. keşke ona omuz atmasaydım. keşke adoyu dinleseydim.

yurt müdürü geldi akşam. bu oda da olanları duymuş ve odayı cumartesi'ye kadar boşaltın dedi. oda da hiçbir şey kalmasın her şeyinizi alın dedi. hatta araştırırsanız zamanın yerel gazeteleri bu olayları vermişti. yurtta ölümler adıyla. tamam dedik.ama ben neden cumartesi diye soramadım. suata baktım. yine her zaman ki tuhaf bakışını attı. oda da son kalan nuri ile beraber oturup ağlamaya başladık.


müdür cumartesi gecesi boşaltmamızı istemişti odayı. artık suattan iyice huylanmıştım. ne vardı bu çocukta kimdi bu? neye hizmet ediyordu? nuriye açmak istedim konuyu sonra son kalan arkadaşımı da kaybetmek istemedim. sustum. finallerin başlamasına 3 gün var ama biz daha tek kalem bile oynatamamıştık. onu düşünecekte halimiz yoktu. 1 hafta içinde bütün arkadaşlarımız ölmüştü. nuri çok espirili çocuktur. oda da bi konu açıldığı zaman başımıza cem yılmaz kesilirdi. komik olmasa bile gülerdik artık o dereceye gelmiştik. kardeş dedi ben tiyatro bölümüne geçecem burası beni sıkıyor. ben ait olduğum bölüme gitmeliyim dedi. iyi düşündün mü kardeşim dedim ve senin için hayırlısı olsun filan dedikten sonra suat odaya girdi. nuri dedim bu gece uyumak yok sakın ama sakın uyuma. zaten gözüme uyku girmez bu saatten sonra dedi.


ikimizde uyumadık o gece. nuri yine espiriler filan yapıyor. moralimizi düzeltmeye çalışıyor. sonra nedenini bilmediğim bir hareket yaptı. lan oğlum dedi ben tiyatro bölümüne gidecem ya bak bizimkilerin taklidini nasıl yapıyorum dedi. açtı camı ve atladı amk. evet lan bildiğiniz gözümün önünde atladı. o an içimden benim de atlamak geldi ama yapamadım. bizi götürdüler aynı hücreye koydular suatla. çünkü bu sefer iş ciddiydi ve kimsenin bize inancı kalmamıştı.

BÖLÜM 4

suat'a sordum neden? ne oluyor? bağın nedir? suat cevap vermedi. peki neden en son ben dedim. güldü çünkü bende senin gibiydim dedi. nediyorsun oğlum sen dedim. bende senin gibiydim ve sende benim gibi olacaksın dedi. ya kurtuluş dedim. kurtuluş var ama başaranını ben görmedim sende böyle giderse göremeyeceksin dedi. peki oğlum neden ne oluyor lan dedim. kim bu nedir lan bu dedim. ne yapmaya çalışıyorlar. sus dedi. sadece izle ve kafayı ye dedi. aynen bu cümleyi kurdu.


neyse suçsuz olduğumuz anlaşıldı ve bizi bıraktılar. 1 saatlik yolu hiç konuşmadan gittik. yurda girdiğimiz zaman herkesin bize bakışları ciddi anlamda değişmişti. ancak suatı bilmem ama beni tanıyanların bana böyle bakış atmaları gerçekten beni üzmüştü.o gece o odada son gecemizdi çünkü cumartesi gecesi oda boşaltılacaktı. ama benim aklıma takılan en büyük soru ve sorun cumartesi gecesi 606/6 olayıydı. ben hemen yattım anlamıştım uyanık kalmanın hiçbir şey değiştirmeyeceğini. rüyamda garip şeyler gördüğümü hissettim. evet rüyada olduğumu biliyordum ama uyanamıyordum. simsiyah bir ortamdı. sadece lacivert karartılar görülüyordu. ve bir kaç renge bürünmüş ipler. nurinin kahkası ile irkildim. yatağına baktım ama boştu. gökten garip sesler yine gelmeye başladı. bildiğin yaşlı bir kadın ağlaması gibiydi. acı dolu ve yardım bekleyen.


allahım dedim bana yardım et bu nedir? lütfen dedim ve ağlamaya başladım. gözümden damlayan yaş yağmur suyu gibi bulanıktı. cumartesi dedi yaşlı teyze gitme dedi. sabah kalktığımda sadece bunları hatırlıyordum. suat çoktan gitmişti. liseden arkadaşım olan koray'a anlattım aynı olayları çünkü anlatmak zorundaydım. tek başıma yapamazdım. o da dur oğlum dedi. bi çözümünü buluruz dedi. aynı bölümü tutturup gelmiştik. korayda böyle olaylara aynı sizin gibi çok severdi. ve sürekli bu konularda hikaye yazardı.en çokta cinler üzerine yazardı. lan oğlum derdim. insan bütün canlılardan üstün değil mi? evet derdi. ee o zaman cin bi insanı naıl çarpabilir ve korkutabilir. hatta insana musallat olup nasıl hayatına etki edebilir derdim. susardı. duası var kanka oku derdi. zaten biliyordum duasını içim sıkılıyordu o gün ikimiz beraber abdest alıp namaz kılmaya gittik. namazdan sonra oğlum dedi. seni bi hocaya götürelim. bi anlat derdini sıkıntını. dedim işim olmaz. hocalar da kitaptan fazlasını söyleyemez ben zaten onlar kadar biliyorum dedim. lan amk dedi. bi hoca var dedi. allahın 99 ismi ile tespih çekiyor. adam artık yere attığı ceketi birden askılıkta asılı buluyor ki ve melekler bunu sırf hoca yorulmasın diye yapıyor dedi. çok dikkatimi çekti. belki bu işe bir çözüm bulur diye dua ede ede gittim.


beyler kusura bakmayın biraz geciktim... birden elektrikler kesildi. sigortalar mı attı diye bakmaya gittim ayağım kayıp düştüm dqwdqwd ben ne zaman bu olayları anlatsam başıma iş geliyor... hala tam olarak kurtulamadım. diğer başlıkta yarı da kesmemin sebebi de buydu. rahatsız ediyorlardı ama bu sefer anlatacam korkmak yok.

hocanın yanına gittiğimiz de. garip bi elektrik aldım. önceden benim böyle şeylerin hiç yoktu. ne zaman bu olaylar başladı garip garip öngörülerim garip garip hislerim oluşmaya başladı. dedim burdan gidelim koray. yok oğlum geldik bi kere dedi. oturduk ben anlatmaya başladım. hoca sadece hmmmm diyor. ben herhalde beni rahatlasın diye hmmmlıyor sanıyorum. lan dedim gördüklerimi bu adam görse herhalde intihar filan eder diyorum ama adam sadece anlattıklarım karşısında "hmm evet tamam" diyor. neyse anlatmayı bitirdim. peki dedi bu olaylar olurken sen hiç gördün mü yağmur gibi bulanık birini dedi. ben sadece gözyaşımı gördüm hocam dedim. sustu bir şeyleri fark etmiş gibi derin bi iç çekti. "yalan" dedi. ne yalan dedim cevap vermedi. neyse dedi bana bi muska yazdı. bunu hiç çıkarma dedi. ve bizi yolladı. koray dedi ki "yalan" diyerek ne kastetti acaba. hoca çok garip biri dedim. ve yurda doğru yürümeye başladık.

koray dedim bugün ben o odada kalmalıyım. lan dedi oda kapanıyor neyin kafasındasın sen dedi. ulan oğlum dedim. gece yaşlı bir kadın bana burda kal dedi dedim. lan oğlum manyak mısın sen dedi? artık kurtul şu saçma işten. bir oyun olabilir dedi. bende dedim ki yok oğlum o oda da kalacam ve sende yanımda olacaksın dedim. yok filan dese de ikna ettim. peki nasıl kalacaz kilitli olacak dedi. arkadaşlarım atladı ama biz çıkacaz dedim. lan oğlum yapmayalım filan dedi ama ogün o odada kaldık.


odaya pencereden çıktık. zaten alçak olduğnu belirtmiştim. cam kesici ile pencereyi açtık. yukarı çıktık. oda da değişiklik yoktu. ışıkları yakmaya çalıştık ama açılmadı. sonra ben bastım açıldı. arkadamı döndüm tekrar kapandı. korayla göz göze geldik gülümsedi. tekrar basıp açtım ışığı 6. yatağa doğru yöneldim. ve başımı yastığa koyarak uzandım. korayda sandalyeye oturdu ve saatlerce öylece bekledik. koray bir şey olacağı yok kalkalım dediği sırada. kilitli kapı açıldı. lacivert ve etrafında renkli ipler uçuşan bir karartı geçti önümüzden. birden ikimizde yaşlı teyzenin sesini duyduk. bu sefer şuh bir kahkaha atıyordu. arkadaşla ikimiz bildiğimiz bütün duaları okumaya başladık. ama allah kahretsin gitmiyordu. okuyorduk gitmiyordu. musakaya sarılıyordum gitmiyord. gitmiyordu lan işte. allah diyorduk gitmiyordu.


kısa süre sonra ses kesildi... odanın içinde soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı. koray korkudan ses çıkaramıyordu. ben ise artık alışmış gibiydim ama tedirgindim. hemen burdan çıkalım dedim. koray kalkmadı. sen git dedi. koray kalk dedim kalkmadı. sonra ışık yanıp sönmeye başladı. bi kapandı bir daha açılmadı. sonra bir cam kırılma sesi duydum... ışık yandı. aşağı bi baktım koray yerde yatıyor. sonra tekrar seslendi o ses " sadece sen"



hemen çıktım odadan... korayın yanına koştum güvenlikler de geldi. hemen ambulans filan götürdüler ben de yanların da gidecektim... gelen polisler sen bizle geliyorsun dedi. koraydan habersiz gittim sorguya çektiler. artık onların da canı sıkılmıştı bu durumdan. ne işiniz vardı orda dediler.ben yoktum sese geldim diye kıvırmalara başladım. çünkü oda da bir ben bir de koray vardı. bunu benim yapmadığıma ikna edemezdim. ifademi verdim çıktım. adam imalı imalı bakarak tekrar görüşcez dedi. hemen korayın yanına gittim. herkes ağlıyordu. koray ölmüştü.


artık o oda da olanları tek bilen bendim. bir de daha önceden yaşamış suat.
ortada bir sır var. biri bu sırrı sana söylyecek.
ama ilk önce senle uğralıyor gücünü alıyor daha sonra da seni ona köle ediyor.
bir kapı var orda... içeri girsek her şey çözülecek. o kapının anahtarı da merak.
artık onlar benden elini kolunu çekse bile ben onları bırakamazdım.
bütün bunları yapan sevdiklerimi elimden alan neydi?
onlar kırmızı pelerindi. ben kızgın boğa... onların okları vardı.
kan gördükce daha da sinirlenmeye başlamıştım.
çünkü kan pelerinden kırmızıydı.

---

koray ölmüştü...
sürekli izleniyordum polisler tarafından.
muhtemelen beni seri katil sanıyorlardı.
ama bu kadar prof bir seri katil daha önce yaşamış mıydı?
belki de görünmeyen yerlerde. ama ben ne görülmeyen yerdeydim ne de görünmezdim...

yanıma hiçbir kimse yanaşmıyordu. sabah akşam namaz kılıyordum. dua ediyordum.
hocalara gidip derdimi anlatıyordum. hepsi bana delirmiş gibi bakıyordu.

yine polis arabası görmek beni rahatsız etmiyordu ama beyaz gömlek görmek beni çok korkutuyordu.

artık çok rahat dolaşıyordum... uzun süredir hiçbir şey rahatsız etmiyordu beni. ama dediğim gibi merak her şeyin anahtarıydı o istemese bile gidecektim peşinden... o da bunu biliyordu sanırım.

felsefe vermiştim kendimi. araştırmadığım konuları araştırıyor, dalmadığım denizlere dalıp çıkıyordum. bütün din kitapları araştırmaya okumaya başlamıştım. ufak bir ışık arıyordum...

camii hocaları beni görünce yine mi sen gibi bakmaya başlamışlardı.
ama beni gördüklerine sevindiklerine kesindi.
içlerinde tek bir hoca vardı, beni gördüğü zaman kaçıyordu.
korkuyordum panpalar. gerçekten korkuyordum.
sığınacak tek kitabıma sığındım.
allahıma sığındım... namazdan başka bir şey düşünmez oldum.

artık kafayı yemek üzereydim. yurtta kimse beni sevmiyordu. herkes benden uzak duruyordu.
gitmem lazımdı bu yurttan. uzaklaşmam lazımdı. keşke hiç kayıt olmasaydım yurda keşke o kadar güvenmeseydim kendime.


bu anlattıklarımı kimseye anlatamıyordum. tek koray biliyordu.
oda öldü.
suat biliyor tek... gerçekleri biliyor ama onun yolu farklıydı.
bir gün suat ile oturup konuşmya karar verdim.
yine başıma iş alacaktım, ne güzel rahatt bırakmışlar hayatına devam etsene...
ama yok! illa kaşınıyorsun...
istemeden de olsa kaşınıyorsun.

suatın yanına gittim. o bile benle konuşmak istemedi.
çünkü yurdun tepkisinden korkuyordu. herkes bana karşı cephe almıştı.
üstelik polisler bizi izliyordu. konuşursak başının belaya gireceğinden korkuyordu.
ilk başta istemedi konuşmak.

gözlerinin içindeki yalana bakıp iyi dedim ve gittim.

takiiii gece o benim yanıma gelene kadar...


gece yanıma gelmişti... çok şaşırdım. bi taraftan da korkuyordum.
o cesur halimden hiçbir şey kalmamıştı.

- niye geldin?
+ konuşmak istemiyor muydun moruk?
- gündüz istiyordum evet.
+ gece niye istemiyorsun? yoksa korkuyor musun?
- yoo... korkudan değil (yalanıma sokuyum)
+ ee o zaman?
-gündüz neden reddettin şimdi neden geldin?
+ ... şey... öyle ya işte sana haksızlık yaptığımı düşündüm...

haksızlık yapmamıştı. onlar git demişti anlaşılan...
tekrar harekete geçmişlerdi belliki!
ama neden ben bu soruyu hep düşünüyordum? bende diğerlerinde olmayan ne vardı?

- iyi bakalım konuşalım o zaman...
+ sen konuşmak istedin. anlat.

---


- suat ne konuşmak istediğimi sende biliyorsun. bu olanlar benim kafama çok takıldı bacanak! sende bunları biliyorsun. belki de en ince ayrıntısına kadar biliyorsun. belliki bunların içindesin ve ne yapıp ne edip bu işin içinden çıkıyorsun... ama farkında değil misin ki kölesin? bütün kardeşlerin toprak altında yatıyor lan. hiç mi vicdanın sızlamıyor? hiç mi gece kalkıp ağlamıyorsun? hiç mi?

+ ağlıyorum... daha doğrusu ağladım be hocam. senin gibi bende çok ağladım. ama ağlamakla olmuyor. çok farklı şeyler çok. bak ben sana iyilik yapamam. anlıyor musun? sen onlar için benden daha değerlisin. ve seni istiyorlar. bende çok direndim senin gibi ve sonunda bıraktım, teslim oldum. yoksa daha çok sevdiklerim ölüyordu. kardeşim! emin ol ben senden daha çok ağladım. daha çok mücadele ettim. ama gereksiz. boş. kurtulan yok. ve daha çevrende gördüğün onlarca belki de binlerce adam onlar için çalışıyor. nereye gidersen git hep yanındalar.

derin bi sessizlik oldu. ama neden suata inanıyım ki? daha önce inandım da ne oldu? kardeşimiz dedik de ne oldu? neden teslim olacakmışım. bunlar kim ki? ne güçleri var? kime hizmet ediyorlar? ne bu? allah'a bile şüpheyle yaklaşıp kul olmayan insanlar varken bunlara neden köle olsun ki? inanmayacaktım...

- peki neden ben? ve bunlar kim? beni bilirsin suat ben kolay kolay teslim olmam... ama sana inanmam için de beni az da olsun seviyorsan söyle...

+ sen sanıyor musun ki bizi şuan görmüyorlar? emin ol bizden daha iyi görüyorlar. söyleyemem kardeşim seni çok seviyorum ama söyleyemem. gel vazgeç teslim ol.

- ne olduğunu bile bilmediğim bir şeye niye teslim oluyum? nasıl teslim oluyum? hani hani nerdeler teslim oluyum hani nerdeler?

+ ...

kalktı ve gitti.


.


o gece içimde garip bir sıkıntı vardı. sanki bir şey olacaktı. 8 kişilik yurt odasında tek başıma kalıyordum.
herkes beni dışlamış kimse benle kalmak istemiyordu.
gerekirse millet aynı yatakta 2 kişi yatıyordu ama yine o kadar boş yatak varken geçmiyordu.
korkuyordum! oda da tek başımayım.
ve içimi garip bir sıkıntı basmış.
sanki birşeyler olacakmış duygusu...

hani tarif edemezsin ya işte o duygu sarmış bütün benliğimi.
açtım neti internetten videolar filan izliyorum ki kafam dağılsın.
film filan izliyorum.
bi ara elektrikler kesildi.
ne tuhaftır ki jenaratör de devreye girmedi.
karanlık ortamı sadece laptop'un ışığı aydınlatıyordu.
zaten korkuyordum iyice içime sindim.
deve kuşu gibi ellerimle suratımı kapatıyorum.
dudaklarımı kemiriyorum.
bildiğim bütün duaları okudum.
titreyen ellerimle sigaramı yaktım.
ve elektriklerin gelmesini bekledim.


kafamın içindeki uğultular sarmıştı odayı...
ceset kokuları geliyordu burnuma.
kulaklarımda kardeşlerimin sözleri.
bütün benliğim odanın içine hapis olmuştu.
ne çıkabiliyordum o odadan ne de kalabiliyordum.

ellerimi gözlerimden çektim. bütün kardeşlerim yerlerinde yatıyordu.
hepsi yerli yerindeydi. uyuyorlardı. suratım ilk defa gülümsedi.
sonra rengarenk ışıklar dolmaya başladı odanın içine. renkelerin içinden ipler birer birer camdan dışarı çıkıyordu.

ayağa kalktım. kargalar karşı binanın etrafında dolanıyordu.
sesler gittikçe yoğunlaşıyordu.

yine o sesi duymuştum amk! sadece sen...

neden ben? dediğimi hatırlıyorum...

rüya da değildim eminim ama gözlerimi açtığımda sabah olmuştu.


temizlikçiler kaç gündür odayı temizlemiyordu. sanki lanetlenmiş gibiydi oda...
kız arkadaşım terk etmişti. öğretmenlerin yüzünü gördüğüm yoktu.
iyice salmıştım kendimi. saçım sakalım birbirine karışmıştı.
herkes bana deli diyordu. polis katil diyordu. hoca kafir diyordu.
arkadaşlarım (!) ise yanıma yaklaşmıyordu.

gerçekten ben neydim...

ilk defa o gün kendimi ıssız bir yere atıp kendimle başbaşa kalmaya karar vermiştim.

benim arada arkadaşlarla içip kafamızı dağıttığımız bir yer vardı. bir kayanın üstünde yaşamaya çalışan bir ağaç vardı.
etrafı çoraktı. yeşillik yoktu.
her zaman o ağaca hayran kalmışımdır.

başımda bu kadar şey varken içmem beklenmezdi. bi yandan allahtan yardım isterken diğer yandan içmek olmazdı.

içmek için değil kendimi dinlemek için gittim...

ve bu zaman kadar yaşadığım en tuhaf şeylerden birini yaşadım...


uzandım ağacın dibine...

gerçekten ben neyim? diye düşünmeye başladım...
bütün yaşadıklarımı gözümün önüne getirdim.
yaşamadıklarımı ve yaşayamadıklarımı düşündüm.

ben katil miydim? kafir miydim? deli miydim?

neydim ben? bu gördüklerim yalan mıydı?

bunları düşünüyor.

kendi kendime katil olmadığım kesin... kafir de değilim. deli? yoksa deli miyim?
kendi kendime şüpheleniyordum...

hayır amk deli değildim.

ağaç görmeyeli ne kadar da değişmişti.

buralar ne kadar da yeşillenmişti.


sanki başka bir yerdeydim... düşüncelerim beni rahatsız etmiyordu artık.
içime bir hafiflik geldi. yüksek bi yerden aşağı düşer gibi yüreğim çıkacak gibiydi.

bir masanın başında buldum kendimi.
yuvarlak bir masa... 3 tane sandalye var, tek kişi oturuyor karşımda.

yüzü boyalı. kıyafeti bir sihirbaz kıyafeti gibi. şarap içiyor ve çiğ et yiyor.
masada balonlar var. ellerim kollarım bağlı. tuhafta bir şapkası var.
bana da bakıyor arada gülüyor.

arada bana da uzatıyor yemek istemiyorum. zorla yediriyor yiyeceklerden.
elinde bir jilet var kolları yara bere. kulaklarım da hala çınlayan güzel bir melodi var.
insanı içkiden daha da sarhoş edecek bir melodi. insan müziğe kendini kaptırıyor.
içimden dünyanın en güzel müziği demek geçiyor.
eminim o müziği notalara dökebilen biri olsa şuan nasıl bir üne kavuşur hayal edemiyorum.

şuana kadar duyduğum en güzel sesleri duyuyorum. arada mırıldanmalar geliyor kafamı çeviriyorum.
arkadaşlarım, kardeşlerim hepsi bana bakıyor.

hepsi birer birer atlıyorlar camdan. tekrar dejavu yaşıyorum. daha olanları atlatamadan tekrar tekrar atlayışlarını görüyorum.
en ince ayrıntısına kadar gözlerimin içine sokuyor.

o adam bana sesleniyor...

+ bunları geri ister misin?

---


adama öyle bakakalmış büyülenmiş bir şekilde

- isterim...

+ geri verebiliriz.

- ver.

+ ne kadar istediğine bağlı.

- çok hem de çok istiyorum.

+ ispatlaman gerekir bunu bize.

- ne isterseniz yaparım vallahi...

+ vallahi ( gülümsemeden sonra devam ediyor.) sen farkında mısın?

- neyin?

+ biz onları alanlarız. seni almadık. çünkü seni istiyoruz.

- neden ben?

masa ortadan kalktı. kardeşlerim kayboldu. koştum yetişiyim tutuyum diye. kayboldular.
adam gülümsedi ve kayboldu.


gözlerimi açtım. aynı ağacın dibinde uyuyakalmışım.
telaşla etrafıma bakındım.
her şey aynı değişen bir şey yok.
gördüklerim neydi? rüya...

ama hayatında kaç insan böyle bir rüya görebilir ki?
bu kadar gerçekçi ve bağlantılı rüya olmaz.
saate baktım. ilk geldiğim saati gösteriyordu.
daha 2 dk bile geçmemişti ben oraya geleli.

ellerim titremeye başladı. yaktım sigaramı. artık benliğimin yavaş yavaş konrtol altına alındığını hissettim.
adamın gülümsemesi hala aklımdaydı.

hızlı hızlı gittim oradan. ama aklım orda kalmıştı.
yurda koştum. bütün gözler bana bakıyordu.
telaşlıydım, korkuyordum güvenlik yanıma koştu.
ne olduğunu sordu? hiç dedim... muhtemelen yanındaki de sivil polisti.
yok bir şey dedim... ailevi bir şey deyip gittim.

bir güç hem aklımı hem de bedenimi kullanıyordu.
kendimi bu kadar çaresiz hissettiğim bir an olmamıştı.

evet arkadaşlarımı istiyordum ama kendimi de onlar neyse işte onlara kaptırmak istemiyordum.

odaya geçtim... sinirden ağlıyordum artık.
eğer bunlar benim ne düşündüğümü ne hissettiğimi biliyorsa benim hamle yapmama gerek yok ki!
boşuna kürek çekmeye de gerek yok. bunlar zaten beni ele geçirmişler.
hem bunlar kim hala çözememiştim.en iyisi her zaman yaptığım gibi allah'a sığınmaktı.
5 dk sonra yurdun hizmetlisi seni güvenlik çağırıyor diye geldi.

yanlarına gittim... sivil poliste ordaydı.
sivil polis söze başladı...

+ bak delikanlı... olan olayları sende biliyorsun. hatta bazılarına canlı tanık oldun.
ve senden başka herkes öldü. bu durumda seni sürekli izlememiz normal.
sürekli tedirgin ve telaşlısın. bu durumda biz şüpheleniyoruz ama... gel şu adam akıllı anlat.
sende kurtul biz de kurtulalım. arkadaşların da derin bir nefes alsın.

gözlerim doldu. onu bir kurtarıcı gibi gördüm. boynuna sarılıp kurtar beni demek geliyordu.
ama biran düşündüm. bana kimse inanmaz ki 2 gün sonra atarlar akıl hastanesine... yat yavrum iyileşene kadar sen...
zaten bütün parmaklar beni gösteriyordu. bir de böyle şeyler anlatsam adam şizofren damgasını vurur. üstüne de benim öldürdüğümü söyler olay bitmiştir. duygusallığı bırakıp gerçek hayata dönmek zorundaydım...

- abi... ben size en başından beri adam akıllı anlatıyorum. gördüklerim bu kadar. zaten onlar benim kardeşimdi.
olayların çözülmesini ben sizden daha çok isterim. camdan birer birer atladılar. zaten koray'ın olayında ben sonradan geldim.
raporlara göre arkadan itme filan da yok. demek ki cinayette yok. siz benden daha iyi bilirsiniz ama bu kadar prof bir katilin bu çocuklarla uğraşacağını sanmam. telaşlıyım evet çünkü ben de korkuyorum. olay bu...

+ yani demek istiyorsun ki... daha farklı bir şeyler var. katil işi değil diyorsun...

- sadece tahmin yürütüyorum. sohbet ederken birden kendilerini camdan aşağı attılar. o zamanın ifadelerine bakarsanız... yaşayan arkadaşlarım da bunu doğrulamışlardır. daha sonra da kendileri atlamışlardır. katil işi değil insan işi bile olduğundan şüpheliyim...

+ sen niye atlamadın?

- gerçekten çok mantıklı soru... bende onu düşünüyorum ben niye atlamadım? camdan atlamak normal bir şey olsaydı atlardım herhalde...

+ tamam delikanlı gidebilirsin...

açık açık söylememiştim ama alttan alttan vermiştim... gerçi versem ne olacaktı? çözüm mü bulacaklardı.

odama geçtim... oda da kimse yoktu. 2 dk sonra odaya yurda yeni kayıt olmuş biri geldi.
yaşı büyüktü benden. onu gördüğüme çok sevinmiştim.
acaba yurttaki olaylardan haberi var mıydı?
müdür bana bi kıyak yapmıştı anlaşılan... yalnız kaldığımı biliyordu ve onu benim odaya göndermişti.
dedim eğer bilse gelmek istemezdi herhalde. ama şehirde duymayan kalmış mıydı ki?
uzun boylu kalıplı esmer bir çocuktu. elinde bir ton şiir kitabı vardı.
muhtemelen şiir okumayı çok seviyordu.

kağıtlarının arasından bir cümle çarptı gözüme...

"çaresizseniz çare sizsiniz... "

gülümsedim evet çaresizim ama çare ben miyim acaba?

çocukla tanıştık. baya bi cana yakın... eğer duymasa bile 2 güne kalmaz kulağına giderdi.
ama güne kadar yalnız kalmayacaktım.


aradan bi hafta geçmişti... çocukla çok iyi anlaştık. adı kenan...
tam muhabbet adamı... diğer kardeşlerimi aratmıyor.
duymuş olayları... hiç sikine bile takmamış.

ama görseniz 1 hafta da böyle iyi anlaşabileceğiniz kafa dengi bir insanı bulamazsınız.
hayran kalmıştım çocuğa.

her gece fon müziği eşliğinde şiir okuyordu.
ayrıca klarnet çalıyor beraber şarkı söylüyorduk.
yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemeye başlamıştı.
heryere bareber gidiyorduk.
diğer çocuklar ona da taraf almıştı.
onun sırf beni yalnız bırakmamak için o kadar kişiyi karşısına alışı tam dost dediğin insanların yapacağı işti.

o günden sonra o sesleri duymamaya tekrar rahat nefes almaya başlamıştım.
aradan günler geçiyordu.
artık tekrar eski halime dönüyordum. allah'a binlerce kez şükürler olsun diyordum.

ama bazı gecelerde aklıma gelmiyor değildi. ya tekrar gelirlerse...
ya tekrar gelipte yine kardeşim diyebileceğim birini benden alırlarsa...

kenanı da benden alırlarsa... bu sefer nasıl açıklarım. açıklamayı bırak nasıl affederim kendimi.
artık suçlu gibi hissediyordum kendimi bazı geceler.

ondan uzak durmalıydım ki ona da zarar gelmesin.


ondan uzak durmalıydım... ama kendimden soğutmakta istemiyordum.
dedim konuşcam delikanlı gibi benden uzaklaştırcam onu...
gece oldu...
kenanın yanına gittim. senle bir şey konuşacam.
sanki bunu bekliyormuş gibi konuşalım dedi.

+ kenan arkadaşım, bence diğer arkadaşlar gibi senden benden uzak dur.

- niye?

+ uzak durmalısın dostum... korkuyorum. sende atarsın diye kendini camdan korkuyorum.

gülümsedi...

- manyak mısın oğlum? neden atacakmışım kendimi :d

+ onlar neden attı o zaman?

- deli deli konuşma korkutuyorsun... ne biliyim amk neden attılar?

+ kardeşim anlatamadığım şeyler var lütfen benden uzak dur...

- durmuyorum amına koyum... sen benim arkadaşımsın yanında olacam... hem bana bir şey olmaz korkma. anlat!

+ niye bu kadar ısrar ediyorsun ki?

- sevdim seni kardeşime benziyorsun...

konuşma kapandı... kalktı ayağa sarıldı. ve karşılıklı gülmeye başladık.

gece yatarken düşündüm... gerçekten o da benim ona bağlı olduğum kadar bağlanmış mıydı bu kısa sürede...
öyle gösteriyordu... ama o da benim gibi kendinden emindi. "bana bir şey olmaz." diyordu...

vardı bir şeyler ama o zaman anlamamıştım.


sabah sanki yeni bir hayata başlamış gibiydim...
rahattım... kafamdaki soruları atmıştım.
bu sefer bir şey olmayacaktı.
kenan'a da bir şey olmayacaktı.

artık düzelecekti eski halime dönecektim...

kenan da duştan çıkmıştı. elime şampuanı ve havluyu verdi.

+ kalk duş al hazırlan... sakalını kes... adama benze biraz. seninle işlerimiz var... dedi

biran yüzümdeki gülümseme arttık. hemen hazırlandım. sakallarımı filan kestim. geldiğimde çok şık giyinmişti kenan.

+ sen de güzel giyin dedi.

ikimizde çok sağlam olmuştuk. bir bakan bir daha bakardı. yakışıklı çocuklardık.
giderken saçlarımızı da ypatırmıştık. değişim içindeydik.
onun arabası vardı.
gittiğimizde 10-15 arkadaş gurubu karşıladı bizi...
sabahtan başlamıştık eğlenmeye...
karı kız derken... gece etmiştik.

yurda gizlicene soktuğumuz rakıyla geceyi geçiriyorduk.
o klarnet çalıyordu sohbet ediyorduk.


geçmişten bahsediyoruz gelecekten bahsediyoruz...
sohbeti 10 numara bırak anlatsın dinle amk...
bi yandan içiyoruz...
onun da hayatı hep zorluklarla geçmiş...
beni analdığını söylüyordu.

laf döndü dolaştı bu yurt ölümlerine geldi.

+ sahi bu yurtta ölümler nasıl oldu amk? ayrıntılı anlatsana kanka...

ben çok içitm. sarhoşta olsam söylememem geren şeyleri çok iyi tutabilirim ve asla onu söyleyecek kadar sarhoş olmam.

- polise anlattığımın aynısı anlattım...

+ çok enteresan lan dedi ...

başka konulara geçtik ve uyuduk.

gece sarhoşluğum etkisiyle hiçbir şey düşünemeden mışıl mışıl uyumuştum.
kenan ile tanıştığımız günden beri kafam çok rahattı...
sanki biri beni koruyor gibiydi.
sabah klarnet sesiyle uyandım...
kenan gülüyordu...

+ kalk oğlum artık bu kadar da içilmez ki hehehe ... daha dün tanıştığımız kızların yanına gidecez.

- uykum var...

+ başlarım uykuna kalk giyin hadi.

kalkıp hazırlandım. kantin de kahvaltı yapmaya başladık. herkes bana katil gibi bakıyordu.
çocuğun biri çok sert bakıyordu bana. ben çayları tazelemek için kalktım. o da kalktı.
tam çayları almış gelirken omuz attı.
anlaşılan yurdun bana olan tepkisi gittikçe artıyordu.
sesimi çıkarmak istemedim ama kenan bunun görünce yerinden kalktı ve çocuğa sağlam bir yumruk geçirdi.
bunun üzerine diğer yurttan çocuklar da bize saldırmaya kalktı.
ulan dedim içimden hem katil olduğumu düşünüyorlar hem de ne nasıl bir cesaret varsa omuz atıyorlar. anlamış değildim.
amaçları kavga yapıp bizi yurttan attırmakmış.


kavgadan sonra bizi müdür çağırdı.

+ bak gençler yurtta kavga istemiyorum... olanları da biliyorum.
yurdun huzurunu bozarsanız sizi atarım. devlet yurdu burası...
atıldığınız an hiçbir zaman memur olamazsınız...

biz sesimizi çıkarmayıp “tamam” demekle yetindik.

odasından çıkarken arkamızdan seslendi.

+ kenan sen 5 dk bak bana!

kenan döndü yanına gitti. bende dışarıda bekledim.
acaba ne konuşmuşlardı. kenan dışarı çıktı...
ne oldu kenan diye sordum... kavgaları ayırmam gerektiğini barışcı yöntem seçmemi filan söyledi dedi.


kenan’la dışarı çıktık. kahvaltıyı dışarı da yaptık.
sonra kızlar geldi. sohbetler filan derken galiba aşık oluyordum.
kızları yolcu ettik. benim yüzümde garip bir gülümseme...
yol boyu kenan bana bakıyor gülümsüyor.

+ niye gülüyon lan? yoksa aşık mı oldun?


- şey ...

+ şey ne lan hahhaa ?

- oğlum ya çok tatlı...

evet çok güzeldi, tatlıydı... onun da benden hoşlandığı belliydi.

+ teklif etmeyecek misin?

- kabul eder mi ki?

+ eder kardeşim... sana bakışlarını görmedin mi? ben kalbinin sesini duyuyordum...

- gerçekten mi lan? benim gibi bakıyordu demi?

+ evet oğlum... yarın güzel bir çıkma teklifi et. çiçek böcek bir şey al...


günlerin nasıl geçtiğini anlamadan akıp gidiyordu.
kenan’la samimiyetimiz her gün daha da artıyordu.
kıza teklif etmiştim. çıkmaya başlamıştık.
genellikle çift çift takılıyorduk.

zeynep’le çok iyi anlaşıyorduk. ama bazen o da biliyor muydu yurtta yaşanan olayları diye düşünüyordum.
gerçi bilmeyen kalmamıştı... yerel gazeteler sadace 2 intihar haberi vermişti. geri kalandan bahsetmemişti. ve intiharların sebebinin bilinmediğini söylemişti.
diğer intihar haberlerini ve yaşanan olayları ifadeleri filan almamışlardı gazeteciler...


belediye başkanı şehirde karışıklığı önlemek için böyle bir tedbir almıştı herhalde... nedenini pek bilmiyorum. ama elimde o dönemde çıkmış yurtta esrarengiz olaylar adlı bir dergi var...
ve 2 intiharın haberi var...

ama ne kadar da sen bu haberin yayılmasını önlemek istesen de kulaktan kulağa büyük bir kaos ve bilinmezlik yayılıyordu şehirde.

bu durum da zeynep in de bilmemesi imkansızdı.


ama o hiç oralı olmuyordu. hani birini seversin ya, senden ayrılmaması için yalanlar söylersin ama o yalan attığını öğrenir, hisseder ve ayrılamaması için söylediğin yalanlar bir aşkın sonu olur. bu da böyle bir şeydi.

hep yalanlar söylüyordum her konu da... kendimi hep farklı gösteriyordum. bahsettiğim kişi ben değildim ki... o da başka biriyle çıkıyordu. benim bahsettiğim adamla çıkıyordu. ama o ben değildim. belki bahsettiğim adamdan daha iyiydim ama bahsetmediğim adam çaresizlik içinde boğulmuş bir adamdı. ona anlatamazdım ki! ama gerçek seven ayrılır mıydı?

bir gün o açtı konuyu...


+ bak aşkım! seni gören herkes bana bu o yurtta kalan çocuk değil mi? hatta daha da ileri gidiyorlar... senin için katil diyorlar. ben çok üzülüyorum. sen öyle değilsin biliyorum bilmesem bile hissedebiliyorum. bana anlat her şeyi ki aklımdaki kuşkular gitsin.

- zeynep! bunu anlata anlata dilimde tüy bitti. her tanıştığım insan bana bunu soruyor. cani gibi bakıyorlar bana. sence ben öyle biri miyim? kardeşlerimi öldürecek kadar vicdansız mıyım? onlar benim canımdan öteydi lan! ne zaman aklıma gelse kendimi öldüresim geliyor. keşke ben ölseydim onların yerine ama ölmedim işte allah kahretsin ki ölmedim. kafamdan atamıyorum, dağıtmaya çalışıyorum kendimi unutmak için ama sürekli birileri bana onları hatırlatıyor. sözleriyle, bakışlarıyla hatırlatıyorlar. sen o kadar insanın birden bakışlarının sana yoğunlaşması nedir bilir misin? bu şüphe ile yaşanmaz kızım... inanmıyorsan çekip gidebilirsin... bir de seni kaybederim... ne de olsa alışkınım anasını satayım... buna da alışırım. senin yokluğuna da alışırım. ama ben de biterim. sen de onlardan biri olma...

zeynep ağlıyordu. sarıldım... ve kaldığımzı yerden devam ettik.


yurda kendimi zor attım... kenan oturmuş camdan etrafı izliyordu.
dolabın kilidi sallanıyordu. allah allah dedim... açtım dolabı üstümü değiştirdim..
sanki biri benim dolabımla uğraşmış gibiydi... üstelemedim. kenan la dolaplar yan yanaydı.
belki kendi dolabıyla uğraşırken benim kilit sallanmıştı.

yatağıma geçtim. kenanın yüzü asıktı. ne oldu dedim... 3 günlüğüne memlekete gitmem gerek dedi. yüzüm asıldı. canım sıkıldı.

o 3 gün bana çok zor gelecekti.

peki dedim... önemli bir şeyse ben de geliyim yardımım dokunur belki... yok dedi... ben hallederim.


kenan gitmişti yolcu ettim...
yalnız kalmıştım yine.
kızı aradım dışarı çıktık.
dolaştık biraz... yine gece olmuştu.
oda da yalnızdım.

tek dostum kendim kalmıştım.
kızı aradım biraz da telefonla sohbet ettik.
klarnetini giderken bırakmıştı.
bana biraz öğretmişti.
2-3 parça çalabiliyordum.
uğraştım bi kaç nota çıkardım.

yalnızlık...

sessizlik...

içim daralıyor içim bildiğin gibi değil.


kenan gitti. sessizlik beynimin içinde tekrar yankılanmaya başladı.
sessizliği dağıtmak için müzik çalıyorum.
müzik dinliyorum. ıslık çalıyorum.
geçiştirmeye çalışıyorum.

uyumalıydım. sessizlik beni boğuyordu.
sanki biri tekrar camdan aşağı atlayacak gibi geliyordu.
tek ben vardım odada ... cam beni çekiyordu.

susuyordum. gittim musluğa ağzımı dayadım.
yurdun koridorunda kimse yoktu.
herkes odalarına çekilmişti.
saat gecenin 2 si olmuştu.

uyumalıydım...

yastığa başımı koydum...
içerde şimşekler çakıyordu.
sesler yoğunlaştı.
ellerimle kullaklarımı kapattım.
iyice içime sindim.

duvarda bir şeyler yazıyordu.


senle bir anlaşma yapmıştık...

3+3.0+1/606/6 /6

sonra kahkahalar yoğunlaştı.

duvardaki yazı ve sayılar hafızama sanki iğne ile işlenmişti.

çığlık atıyordum. kimse duymuyordu.

kan görmüştüm. cam kırıkları görmüştüm.

yine gelmişlerdi ama kan beni daha da çok çekiyordu.

yalnızlık! hep yalnız olduğun zaman gelirler.
hep yalnız olduğun zaman gelirler. ve kimseye görünmezler.
sadece seni isteler onlar. sadece sana görünürler.
seni almak için en uygun zamanı beklerler.
onlar... en görünmedik şeyi bile görürler.

sevdiklerinin inandıklarının gerçek yüzünü gösterirler sana.

ne kadar ağlasan da sızlasan da çaresi yok...

aslında tek çaresi var. çaresizsiniz!

odanın içinde yine o rengarenk iplikler...

havada uçuşuyorlar.

karanlık ağır basıyor.

bir taraf sarı bir taraf lacivert...

siyah olan onlar. sen ise beyazsın.

dokunursan kararırsın.


birden cam kırılma sesiyle irkiliyorum...

etrafıma bakıyorum kimse yok.

koridorda çığlıklar yükseliyor.

büyük bir gürültü var.

polis arabasından siren sesleri geliyor.

ambulans zaten hazır bir şekilde.

görevliler güvenlikler herkes burada.

korkarak koridora çıkıyorum.

odamın kapısını açar açmaz herkes bana bakıyor.

ama herkes yan odaya yoğunlaşmış.

polisler çocuklara dağılın diyor.

geçen konuştuğum bir polis bana tuhaf tuhaf bakıyor.

üzerimden bir yük kalkmış gibi hissediyorum.

sanki bir kuş gibi hafif ve özgürüm.

bütün oklar çevremden geçip gidiyor.

sonra odama gidiyorum. yatağıma yatıyorum.

koridorda çocukların sesleri...

" çocuk kendini camdan atmış."


bu sefer işler değişmişti...
o oda da ben yoktum.
bu sefer benim arkadaşım değildi.

hem aldığım duyumlara göre de oda da muhabbet ederken olmuş...
çocuklar işte doğa üstü olaylardan bahsediyorlarmış.
çocuk hiçbir şey söylemeden kendini camdan aşağı atmış.

herkes olayı polise anlatmış.

artık olaylar gittikçe içinden çıkmaz bir hal alıyordu.
gerçi benim için değil polisler için sıkıntıydı.
herkesin bana olan bakışı da değişmeye başlamıştı.

artık yavaş yavaş temize çıkmaya başlıyordum...
bu son olaydan sonra belediye başkanı filan yurdu ziyaret etti.

sanırım orda da bir katil olmadığını anladıkları için inceleme gerektiğini anlamışlardı.
yurt kapana bilirdi.


kızı aradım buluştuk.

herkes gibi oda olanları duymuş.

geldi bana sarıldı...

+ senden şüphelendiğim için affet beni aşkım dedi.

sarıldım uzun uzun... uzun zamandır kimse bana böyle sevgiyle sarılmamıştı.

sanki eski günlerime döner gibiydim.

ama kenan gittikten sonra duvara yazılan yazılar ve ardından olan olaylar beni korkutuyordu.

"senle bir anlaşma yapmıştık" dedikten sonra böyle olması doğal mıydı?

sanki başıma bu belayı saran güç...

tekrar alıyordu.

sanırım benim rahat yaşamam için onların dediklerini yapmam gerekti.


gece tekrar yurda geldim...

açtım kur'an-ı kerim'i tekrar okumaya başladım.

içim huzurla dolmaya başlamıştı...

birden o huzuru yine bir ses bozdu.

+ anlaştığımız gibi...

cesaretimi topladım bu sefer cevap verdim...

- ben senle anlaşmadım...

+ anlaştın! arkadaşlarını istediğini söyledin...

- sen mi vereceksin arkadaşlarımı? senin buna gücün yetmez... kimsin bilmiyorum ama sanırım aklımın bir oyunusun.
allahtan başka kimse ölüyü getiremez...

+ ölüyü getireceğimi nerden çıkardın?

- ben anlaşma yapmadım... kimsin sen? benden uzak dur...


+ ya sevgilin ya kenan...

- dokunma onlara... onlardan uzak dur. benimle ne alıp veremediğin var?

+ sen farklısın... dediklerimi yapacaksın.

aklıma kenan ve sevgilim geldi ağlamaya başladım...
gitmişti o ses... duvarda bir yazı daha belirmişti.

" güvenme"


güven! en çok yaptığımız hata...

biraz yakın olana güveniriz. sırlarımızı paylaşırız.

güven bir bataklık gibidir. batarsan çıkamazsın.

gün gelir o bataklıktan çıkar bütün sırların...

yüzüne çarpar uluorta en güvendiğin adam bütün gerçekleri...

üzülürsün! güvenme! ilk defa haklıydı.

gece kenan gelmişti. uzun uzun sarıldım...

olaylardan gelir gelmez haberi olmuş.

tuhaf tuhaf sorular sordu. anlam veremedim...

ben yurttan ayrılıyorum. okulu da bırakacam.

sevdiğim bir kız memlekette onla evlenecem. işerin başına geçecem demişti.

ya dedim burdaki sevgilin o gelip geçiciydi. bir hevesti.

peki neden? sıkıldım artık dedi... dolabını toplayıp gitti...


şaşırmıştım...

hiç böyle görmemiştim kenanı. kesin bir derdi var, yanında olmalıyım diye düşündüm...

ancak bi tıkırtı oldu. sanki yere ufak bir şey düşmüş gibi... aniden sıçradım.

efrafıma baktım... kameraydı...

o ses tekrardan geldi... güldü.

oda da bir kamera varmış. bütün hareketlerim izlenmiş...

sonra kenanın polis olduğunu öğrendim...

beynimden aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim...

ardından bir mesaj " ayrılalım."

kız arkadaşım da polismiş bunu da öğrendim...

izlemişler beni. yakınlaşmalar ağzımdan laf almaya çalışmalar hepsi bundanmış...

güzel bir oyundu. inanmıştım, güvenmiştim. oyun bitti!

kırgındım sadece... ama içimde hep bir kuşku vardı.

kenanın gittiği gece acaba bütün olaylar kaydedilmiş miydi?

yoksa sadece benim deli gibi yaptığım hareketler mi kaydedilebilmişti?

ben bu halledeyken yan oda da intihar olması onların hiç mi dikkatini çekmemişti?


intikam! intikam nasıl bir duygudur bilir misiniz?
soğuk filan yenmez... onu sıcak sıcak yiyeceksin ki tadı çıksın...
dondurma değil ki bu...
intikam en güzel yemektir. ancak sıcak yersen de dilin yanabilir.

en doğru zamanı beklemelisin. sistemini çok güzel kurgulamalısın.
bir katil gibi düşünüp bir yazar gibi uygulamalısın.

artık intikam vakti gelmek üzereydi.
bunu hissediyordum.

herkesin bakışları değişmişti. bir çok arkadaş edinebilirdim.
çünkü suçsuz olduğum ispatlanmış gibiydi.
bazı arkadaşlarım gelip benden özür bile dilediler.

çok arkadaş edinebilirdim evet ama dost edinemezdim.
çünkü güven konusunda dersimi almıştım.
hiç kimseye güvenemezdim artık.

çok sevmiştim... zeynep'i çok sevmiştim.
yoldaşım olmuştu.
ilk defa birine o kadar sevgiyle sarılmıştım.
ama satılmıştım.

bu çok fena bi duygu...
bir anda öldürür. neye uğradığını şaşırırsın...

unutmuş gibi yaparsın ama gün gelir kıyıdan köşeden fırlar.
işte intikam böyle bir şeydir hiç ummadığın anda karşında bulursun...


kendimi sıkı sıkıya hayata bağlamalıydım.
tekrar eski cesur ben olmalıydım.
kimseden korkmadan, hiçbir şeyden titremeden, ben, eski ben olmalıydım.
ne kadar güçlü olursam o kadar başarılı olurdum.
ama suat'ın dedikleri hala kulağımda çınlamakta.
teslim olmamı istemişti.
ne kadar mücadele edersem o kadar acı çekeceğimi.
ne kadar güçlü olursam o kadar sevdiklerimi alacağından bahsetmişti.

ona inanmıyordum. onun kişiliğinin benim kadar güçlü olmadığını biliyordum.
o yüzden çabuk pes ettiğini düşünüyordum.
zaten güven konusunda dersimi almıştım.
neden güvenecektim suat'a...
aylarca beni kandırığı için mi?

eğer benim kadar güçlü olsaydı zaten yanımda olurdu.
yanımda olsaydı daha da güçlenirdik.
o kadar kişinin de ölmesine gerek kalmazdı.
başarırdık! onun bildikleri benden fazlaydı.

böyle düşünüyordum ama belki de kendimi kandırıyordum.
belki de başaramayacaktım.

onlarla yaşamaya alışmalıydım.
onların istediği adam olmamalıydım.

ama işte onların da bu hoşuna gidiyordu.


milletin kafası çok karışmıştı.
herkeste bir korku havası vardı.
ve ne olduğunu bilmiyorlardı.
yurttan birer birer ayrılmalar başlamıştı.
valizini alan gidiyordu.
ancak durumu yetmeyenler kalmak zorundaydı.
müdürlerle filan görüşülüyordu yurt kapanabilirdi.
ama bilmiyorlardı ki eğer bi kere gelmişse nereye gidersen ordadır.

gece millet uyuyamıyordu. o sırada geleneksel olarak her sene yapılan odalar arası futbol turnuvaları vardı.
yeni başlayacaktı. her oda takım çıkarıyordu.

yurdun hemen arkasında halısaha vardı.

maçlar orda yapılacaktı.
benim ise odam boştu.

ben takım çıkaramıyordum ama kafam dağılması içinde böyle aktivitelere katılmam gerektiğini düşünüyordum.

suat geldi yanıma...


suat yanıma gelip turnuvalara bizim odayla çık...
hem kafan dağılmış olur dedi...

suat'ın bu sebepsiz yakınlaşması beni şüphelendirmişti.
ama bende yakınlaşmak istiyordum.
artık bu işi çözüp bir son vermek istiyordum.

anlamadığım tek şey suat bu gördükleri ve bildikleri ile nasıl hala böyle rahat yaşayabiliyor.

tamam dedim... o oda ile çıkmaya karar verdik maçlara.

yarın gece bizim maç olacaktı.

bu gece de odam da yine yalnızdım ama millet arada odama gelip hal hatır sormaya başlamışlardı.

o gece rahat bir uyku çektim.

uzun zamandır böyle rahat bir uyku çekmemiştim.

sabah kalktım kahvaltımı yapmaya indim kantine.

oturdum boş bir masaya...

suat'ın odasından çocuklar tabaklarını alıp benim masama geldiler.

beraber kahvaltı yaptık.

yavaş yavaş yurtta eski halime dönüyordum...

bu gece maç vardı.


maç için hazırlıklarımızı yaptık.
formaları filan çektik sahaya doğru gittik.
maçtan 5 dk öncesi şut çalışması yapıyoruz...

kalecimiz çok sağlam her çektiğimiz şutu tutuyor.
panter gibi...

maç başladı...
gayet neşeli ve güzel gidiyordu.
espiriler şakalaşmalar filan derken...

kulaklarımda garip garip sesler duymaya başladım...
duvara yazdığı sayıları terkar ediyordu...

çok rahatsız ediciydi.
ama maçı bırakmak istedim.
geçip dinlenmek istedim ama yapamadım...
sanki ben değil başkası oynuyormuş gibiydi.

maç bitimine az kalmıştı.
artık bitecek diye seviniyordum.

kalecimiz yere yığıldı...

yanına ilk koşan bendim...

gözlerimin içine öyle bir bakışı vardı ki hiç unutamam.

işte o zaman anladım canın ne kadar değerli olduğunu?

diğerleri de koşarak yanımıza geliyordu.

"sayılar" dedi... " onlar hem kurtuluş hem esaret."

çığlık atarak kendimi geri attım.

arkadaşlar geldi. ambulansı çağırdılar...

çocuk ölmüştü.

bana bir şeyler anlatmak için insan öldürmekten hiç çekinmiyorlardı.


çıkar!

bazıları çıkarları için her şeyi yapar. sırf kendi isteği olsun diye... egoisttir , bencildir...
gözünü kırpmadan harcar adamı... bilmezki ona değer veren onun için gözyaşı dökenler var.
senin istemeden kalbini kırdığın, canını yaktığın, dalga geçip vurduğun bütün insanlar için ağlayan,
ona bir şey oldu mu diye düşünen, geceleri gözüne uyku girmeden merak eden insanlar var...

ama çıkar öyle bir şeydir ki! bunları sana hatırlatmaz. bencillik öyle bir şeydir ki bütün bunları
yaparken karşı tarafı hiç düşünmezsin...

sırf ona köle oluyum diye insanları hiç düşünmeden öldürebiliyordu...
hiç düşünmeden canını yakabiliyordu.
karşımda öyle bi yaratık vardı ki vicdana dair hiçbir kırıntı yoktu...

almıştı bütün gücümü bir anda... kendimi güçlü hissetmek için yaptığım her şeyi saniyesinde almıştı.

acaba bende mi bencildim? sırf köle olmamak için bazı insanların ölümüne aldırmadan hala güçlü olmaya çalışıyordum...

sırf onların istediklerini yapmamak için mücadele ediyordum... onun da dolaylı yoldan başkalarının canını yakmasına izin veriyordum...


kanıt yok demedim kanıt var ama halısaha da kalp krizinden ölen birini nasıl kanıtlayım size... neyse devam ediyorum...


kendimle çatışmaya başlamıştım...

acaba doğrumu yapıyordum...

duygusallığı bırakmam gerektiğini düşündüm...

gözümün önünden bütün olayları geçirdim...

artık şifrelere yönelmem gerektiğini hissettim.

kurtulacaktım ondan ama kurtulmak için ne olduğunu anlamam gerekiyordu...

peki neydi bu sayılar , konuşmalar, şifreler...


birden telefonum çaldı...

baktım arayan kenan, şaşırmıştım.

seninle konuşmamız gerek dedi...

bende neden dedim.

konuşmamız lazım... önemli bir konu dedi.

peki dedim, konuşalım.

kapattı.

acaba ne konuşacaktı? polis olduğu için muhtemelen ağzımı arayacaktı yine.

ama yok... neredeyse bütün şüpheler üstümden gitmişti.

yoksa o kamera kayıt etmiş miydi olanları?

sonuçta polisti ve gecenin bir saati arıyorsa bu iş için olamazdı herhalde.

yarın buluşacaktık.

9803213 bu sayıyı unutmayın beyler...

sabah olmuştu...

kenanın beni çaldırması ile uyanmıştım... artık çıt sesine bile uyanır olmuştum.

kalktım... telefonu açtım.

+ kalk artık hadi... hazırlan her zaman gittiğimiz cafeye gel...

hazırlanmıştım... gitmekle kalmak arası bir tereddüt yaşıyordum.

ama ayaklarım beni ona doğru götürüyordu.

istemeden de olsa gittim. merak!

orda oturuyordu. elini uzattı tokalaşmadım.

çünkü ona çok kırgındım.

+ tamam ... kırgın olabilirsin bana belki de nefret ediyorsun ama ben işimi yapmak zorundaydım.
senin suçsuz olduğunu en başından beri biliyordum. çünkü bir insan gözlerinden belli eder.
ona rağmen senden şüpheleniyordum. çünkü gözlerinde ayrı bir şey vardı.
konuşmaların... verdiğin cevaplar filan çok esrarengizdi.
zaten ifadelerini de inceledim.
gerçekten bir enteresanlık vardı.
ama senin yapmadığın buram buram kokuyordu.
dostum! bak dostum diyorum. çünkü hayatımda senin kadar delikanlı arkadaşlarına bağlı insan çok az tanıdım.
senden arkadaş değil dost olur. buraya seninle önemli bir şey konuşmaya geldim ama çok önemli...

- eee tamam anlat neymiş o önemli olan?

yaşamak!

dolu dolu yaşamak ister her insan...

hep mutlu olmak ister. mutlu olmak için sürekli mutsuz olur. elinde olanla yetinmez. yetinmemeli de hep en fazlasını beklemeli hayattan...

zaten yaşamak dediğimiz de bu değil mi?

insan ne için yaşar? mutlu olmak için yaşar bence...

hep mutlu olmak için çalışır... hep mutlu olmak için kavga eder.

bir insan birine tekrar nasıl güvenir? güvense bile tekrar eskisi gibi olur mu?

zor ama olur... insan tekrar güvenmek ister... bunun için de inanır.

bir insanı inandırırsanız o size güvenir...

- eee tamam anlat neymiş o önemli olan?


işte sana tekrar fırsat kenan, inandır beni... inandır ki sana tekrar güveniyim...

+ hatırlarsan memlekete gitmiştim... olanları sende biliyorsun. başka ölüm olayı olunca artık
yavaş yavaş şüpheler senden çekildi... bende seni rahat bırakma gerektiğini anladım ve gittim.
polisim evet ama başta insanım! ne kadar tecrübeli olsam da sana bağlandım be dostum.
senden iyi dost olur. sen bana bir kere güvendin... tekrar güvenir misin bilemem? ama gerçekten bu iş benlik değil artık... zaten bu işi başka birimlere bıraktık. hata yaptım be oğlum ama işim gereği hep yapmak zorundayım... tekrar güvenecek misin bana he?
tekrar eskisi gibi olacak mıyız?

hata yapabilir insan, hatta aynı hatayı birçok kez yapabilir... ama onun ki bir hata değildi ki!
bu hata değildi bu kendini suçlu hissetmekti...

sarıldık uzun uzun, herkesin bir şans daha hakkı vardı... aslında bu benim şansımdı. karşındakini öyle bir etkilemelisin ki senden vazgeçemesin... öyle bir etki bırakmalısın ki sana karşı yanlış yapmaktan çekinsin...

+ barıştığımıza göre asıl konumuza dönelim.

iyilik!

birisi size iyilik yapmak istiyorsa... bırakın yapsın. asıl nedenini yaptıktan sonra öğrenebilirsiniz. samimi olup olmadığını ancak sonunda görebilirsiniz...

+ biz odaya kamera koymuştuk... geldiğim ilk gün yerleştirdik. ancak yan yana olduğumuz sürece ne senden laf alabildim ne de kameradan kayda değer bir görüntü yakalayabildim...
o yüzden yanından ayrılmam gerektiğini düşündüm. memlekete gidiyorum yalanını uydurdum...
kamera seni izliyordu... gittiğim gece... yurtta ölümün olduğu gece sen odadan hiç ayrılmadın...
ayrılmadın ancak...

- ancak?

+ ancak yanında olduğum sürede göremediğim bir tuhaflık gördüm sende...
sanki birileri ile konuşuyormuş gibi...
sanki...

- sanki ne?


+ sanki bir şeyler vardı etrafında... sanki senin canını yakıyorlardı.
ilk başta deli olabileceğini düşündüm... ama kötü bir şeyler olduğunu hissediyordum...
tam o sırada irkildin...
işte tam o saat yan oda da ölüm oldu...
doğru mudur?

- doğrudur... gördüğün gibi olayın farkındayım ve deli değilim... ama nasıl bir sonuç çıkardın merak ettim gerçekten...

+ oğlum bak! sanki sende bir güç var... belki bunları yaşarken bu ölümün olması tesadüf gelebilir. tesadüf diyip geçe de bilirsin... ancak ben tesadüf olduğunu düşünmüyorum...
senle konuşmak istedim gerçekleri tek sen biliyorsun belli. ama korkuyor gibisin...
ben yanındayım kardeşim. anlat! anlat ki bir çözüm bulalım...

- tesadüfdür... başım ağrıyordu. o yüzden o tür hareketler yapmış olabilirim...

+ hani güvenecektin bana... hani... bir şans daha veremeyecek kadar cesaretsiz misin?


ağlıyordu... bir insan başkasının derdine ağlıyorsa ya gerçekten vicdanlıdır ya da altında bir şey aramaya bakın...

ama bir kere inandırmıştı işte... inanırsan güvenirsin !

- tamam... tahminlerin doğru... ama eksiklerin var dostum!

+ tamam anlat işte beraber çözelim bu işi... kimsenin haberi bile olmayacak bana güven.
beraber olursak çözeriz ben sana inanıyorum...

her şeyi anlatmıştım... inanmakta çok güçlük çekti... delisin sen dedi... bağırdı, çağırdı ama inandı.
ateist olduğunu da öğrenmiştim bu arada...

ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrimiz yoktu...

şifreler dedi... şifrelerden başlayalım.

aklın yolu birdir...


bütün şifreler





9803213

3+3.0+1/606/6 /6

cumartesi gecesi 606/6

işte bütün şifreler bunlardı...

suat’ın dediği aklıma geldi...

kurtuluş vardı ama kurtulanı görmemiştim...


google en büyük arama motoru... her şeyi bilen amca...

ilk işimiz ona danışmak oldu ama bilmediği şeyleri sorduk sanırsam aradığımız şeyle ile ilgili hiçbir bilgi veya ipucu bile yoktu...

eee nasıl çözecektik? yine benim yaşadıklarımın aklıma gelmesi gerekirdi.

yine suat’ın ağzından laf almak gerekirdi. ama onlar her yerdeydi.

yani boşa kürek çekmek gibi bir şeydi...

ama mücadele etmek gerekirdi...

zaaf !

yakalarsan işler çok kolay çözülebilir...


kenan’ın matematiği iyidir... 3+3.0+1/606/6 /6 bunu verdim bunu çıkardı..
3 + 3.0 + (((1 / 606) / 6) / 6) = 6.00004584
güldüm hiçbir bağlantı kuramadık...

yine suat’a ihtiyacımız vardı... ama daha çok yaşanmışlıklara ihtiyaç vardı.
hiçbir şeyin çözümü verilen birkaç sayı ve cümle olmazdı...
yaşanmışlık şarttı.
karşı tarafı yenmek istiyorsanız onu iyi tanımalısınız...
onu iyi tanımalısınız ki yapacağı hamleleri önceden bilmelisiniz...
karşı tarafın sizden ne istediği de önemli?


eğer karşı taraf sizi daha iyi tanıyorsa işiniz zordur...

ama siz güçlü olursanız kazanırsınız...

bir bilinmeze kafa tutuyorsunuz...

demek ki karşı tarafı tanımıyorsunuz...

bir bilinmeze karşı her hareketiniz biliniyor...

akıntıya karşı kürek çekiyorsunuz...

güçlü olan kazanır...

yanınızda bir ateist varsa işiniz zordur...

ama en akılcı şeyleri de onlar düşünür...

onlar güçlüdür çünkü hiçbir ilahi güce inanmazlar...

hastalandıkları zaman,

çaresiz kaldıkları an,

başı sıkıştıkları zaman,

çareyi hiçbir güçte aramazlar,

onlar çareyi kendilerinde ararlar,

çareyi en akılcı yolda ararlar...


işte bu yüzden yanınızda bir ateist varsa güvendesinizdir...

çünkü onlar hiçbir din kurallarına göre ahlak oluşturmazlar...

onlar için insani değerler vardır. ve onlara sıkı sıkıya bağlıdır...

ayıp nedir? iyi bilirler ve karşı tarafı düşünürler...

çünkü onlar cehennemin ateşinden korktukları için değil de

kendi vicdanlarından korktukları için yanınızda olurlar...

çünkü vicdan cehennemin ateşinden daha da çok yakar!

işte bu yüzden hem işiniz zor hem de kolaydır...

6.00004584

bu 6’lar beni rahatsız ediyor...

3+3.0+1 606 6 6

1 2 3 4 (3+3 = 6) 5 cumartesi haftanın 6. günü... 6

tam 6 tane 6 var...

ama sonuç olarak bulduğumuz 6.00004584

bu sayı da 1 tane fazladan 6 var...

yani 7 tane 6 var...


"bu altı rakam kâinat için bir reçete oluşturuyor.”

666 şeytanın rakamı...

dini bütün insanlara sorarsak şeytan bize musallat olmuş...

ama ateist birine sorarsak şeytan yok.!

evet!

bu rakamın şeytanla alakası yok!

şimdiye kadar bu sayının şeytanın rakamı olduğuna inananlar çok yanılıyor.

bir de benim yatak numaram özelliğini taşırdı 606/6

yani oda 606 yatak 6...


7 tane 6 var...

o gün hiç uyumadım... kafamı sürekli sayılara verdim .

suat o gün üzerin de arapça yy yazan bir tişört giymişti...

benim düşüncelerimle onun tişörtü yan yana gelince...

7 yy yapıyordu...

aklıma ilk gelen

7. yy islam, arabistan’da ortaya çıkar ve kur’an kayıtları başlar.


ayrıca belki bu olaylarla bir alakası yok gibi görünebilir

ama ufak ayrıntılar büyük şeyleri ortaya çıkartır.

şeytan ayrıntı da gizlidir...

satranç oyununun icadı bu 7. yy denk gelir.

islam dininine göre kainat 7 safhada yaratıldı.

kabe'nin etrafı 7 kere tavaf edilir


mitolojide ise 7 esas tanrı varsaymışlardır.

tibet'te 7 buda vardır.

tamamlanmış olmak eşittir = 7'dir.

yahudilerde kutsal şamdan 7 mumlu...

işimize yarayan 7 rakamının sırları şimdilik bu kadar...

gördüğümüz gibi 7 rakamı hemen hemen bütün dinlerde bir şeyler ifade ediyor.


ogün yurttan izin aldım...

suat iyice bana yakınlaşmaya çalışıyordu...

kenanın evinde kalacaktım...

gittiğim de kenan düşünceliydi...

+ ne oldu? diye sordum...

- yok dedi bunları bir yere bağlamamız imkansız...

+ bana da öyle geliyor ama pes edemeyiz kenan...

elimizdeki ipuçlarını ortaya koyduk düşünmeye konuşmaya başladık...

her ince ayrıntıyı inceliyorduk...

aniden telefon çaldı...

kenan açtı telefonu...

arayan bir polis arkadaşıydı...

zeynep camdan atlayarak intihar etmiş.

kenan bana çok tuhaf baktı.

olay yerine gittik. ağlıyorduk.

zeynep ölmüştü.

sevdiğim ölmüştü.

kulaklarım da bir sess " sevdiklerini alırım."

hiç tepki vermedim...

olay artık yurdun dışına taşmıştı.

kenan beni daha iyi anladığını söylüyordu.


sabah olmuştu eve geldiğimizde gözlerimiz artık kapanıyordu...

şifre düşünecek halimiz yoktu...

gözlerim kapanıyordu ama kulaklarım sürekli aynı sesi tekrar ediyordu...

"sevdiklerini alırım."

ya kenanı ailemi alırsa...

o zaman ben nasıl yaşarım...

ama bu korkuyla da yaşanmaz ki...

onun oyununa gelmeyecektim..

bir işe başlamıştık devamı gelecekti.

güçlü olan kazanırdı. öyle inanmıştık.

bu ölen kaçıncı kişiydi...

artık dayanamıyordum...

gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.

uyumuşum...

sanah kalktığım da kenan hala ağlıyordu...

uyuyamamıştı belli...

bana baktı

+ yeter artık... bu ölen kaçıncı kişi dayanamıyorum... dedi...

bu soru bir yerden tanıdık geldi.

yatmadan önce kendime sorduğum soruydu... bu ölen kaçıncı kişiydi?

zeynep,

ado,

sahadaki çocuk,

kenan gittikten sonra yan odadaki çocuk,

koray,

ilk ölen (engin) ayağı kırık olan çocuk,

1

2

3

4

5

6

- 6! dedim

+ ne 6'sı?

bu ölen 6. kişi...

kenanın gözleri açıldı... sanki hiç uyumayan o değildi.


onun bi üst sınırı olmalıydı...

bu da yediydi...

o zaman bir kişi daha öldürecekti...

kenanla bunları düşünmeye başladık...

göz göre göre bir kişinin daha ölmesine izin veremezdik...

kenan : bu sen de olabilirsin ben de ya da bir başkası...

gülümsedim... ben olamazdım ki!

istediği bendim... beni öldüremezdi...

ama kenan olmasından çok korkuyordum.

- kenan hiç uğraşmayalım bence... uğraştıkça daha da sinirleniyor.

+ hayır ölüm de olsa ucunda çözecez.

eee aptal bu büyük ihtimal sensin... söyleyemiyorum ama sensin işte...

son kozunu iyi oynamıştı o... elinde tek kozu kalmıştı.

bu kozla oyunu bitirebilirdi.

çünkü sevdiklerime çok bağlı olduğumu biliyordu.

1 kişiyi daha öldürebilirdi. ben o kişi için bütün dünyayı yakmaya hazırdım.

onu bırakmayacağımı bildiği için çok güzel oynamıştı.

bir santranç tahtasındaydık sanki.

şansa hiç ihtimal yok...

ama o kişiyi gözden çıkarırsam bir daha öldüremeyecekti.

bu da işimi kolaylaştıracaktı...

karşımda takıntılı bir şey vardı.


kenan devam etmemiz gerektiğinden bahsediyordu...

bencede etmeliydik. yoksa hayatım boyunca bundan kurtulamayacaktım.

ancak kaybedeceğim benim için çok değerliydi...

1 kişi daha gidecekti...

o kimdi?

kenan mıydı?

sordum

- peki hiç mi ihtimal yok?

+ nasıl yani?

- yani bir kişi daha ölmeden bu işi çözemez miyiz?

+ hmmm belki ama aniden alıyor... hiç farkına bile varmıyoruz.
bir telefon geliyor "öldü"...
çok tehlikeli her an her şeyi yapabilir.

- yapamaz...

+ nasıl yani?

- elinde son bir kozu kaldı... bi kişiyi aldıktan sonra bu sefer çaresiz kalan o olacak...
bu yüzden hemen almamaz...

+ haklısın... o zaman istediği şey önemli bizim için... o her neyse onun için çok değerli.
o yüzden ona bir şey olmasını istemez. onu koz olarak kullanabiliriz. ne olabilir fırat bu?

- şey... ben! neden ben bilmiyorum?


+ sen mi?

- evet...

+ o zaman senin ölüm listesinde olman imkansız... başka biri bu. senin çevrenden alıyor hep.
sevdiklerinden alıyor hep. arkadaşlarından... senden bir şey istiyor olabilir...
ilk soruyu çözdüysek... neden sen onu düşünmeliyiz?

- kenan bak! evet beni istiyor ama istediği nedir bilmiyorum!
hep sevdiklerimi alıyor. büyük ihtimal sıra sende.
gel vazgeçelim. ne istiyorsa ben yapıyım?

+ olmaz... seni yalnız bırakmam.
ölecekte olsam bu işin üstüne gidecem.
sen nasıl benim için teslim olmayı düşünüyorsan,
ben de senin huzurun için yanında olacam.


beyler daha çok uzun...

olaylar olaylar anlatacam...

word'e yazdıklarım da bitti...

yoruldum da... bu gece final olmayacak.

yarın geceye kadar word'e yazacam...

bu gece bittirirsem bu gece paylaşırım.

yavaş yazdığımdan şikayet ediyorsunuz zaten...

bu gece bitmesi zor...
bazen yaptığın hesaplar tutmaz...

en doğrusunu düşündüğünü sanırsın ama yanılırsın...

en doğrusu o değildir ve en doğrusu da yoktur...

hesaplaşma...

intikam için güzel bir sostur...

intikamdan zevk almak istiyorsan bu sosu üzerine dökmelisin...

hem intikam gibi soğuk yemeğin, ısınmasını sağlar...

intikam da sıcak yenilirse zevk verir.

ölüm!

bir gün mutlaka öleceğiz...

herkesin yaşamdan beklentisi vardır...

gelecek için sürekli bugünü erteleyeceğiz...

istediklerimiz olsun diye, uğraşacağız...

ama hiçbirimiz istediğimiz gibi bugünü yaşayamıycaz ...

hep bugünü yarına erteleyecez ...

bir gün mutlaka öleceğiz...

herkes kaçar belki bundan ama herkesin ölümden beklentisi vardır...

kimisi öldükten sonra türkü ile gömülmek ister,

kimisi ezanla,

kimisi cesedinin yakılıp küllerinin savrulmasını ister,

ama herkesin ölümden beklentisi vardır. bu yüzden bir şeyler ister.

herkesin dünyada bir takım derdi vardır...

kimisi öbür dünyaya taşır bu derdi...

kimisi de umursamaz dünyada bırakır bütün dertlerini...


yani onlar için öldükten sonra her şey biter...

ne derdi kalır ne tasası...

ne ona bu sıkıntıların hesabını öldükten sonra soracak biri vardır

ne de sırf ona inanmadığı için onu yakacak birisi...

onlar için hayat bu kadar basittir...

bazıları için allah vardır...

ama sırf ondan olmadığı için ona azap çektiren dinlerin tanrısı değildir...

onun allah ile olan ilişkisi arkadaş gibidir...

yeri gelir atar yapar yeri gelir sığınır...

şüpheye düştüğünüz de sığınabileceğiniz ne güzel limandır...

anlatmadığı sürece kimsenin neler yaşadığını bilemeyiz...

gerçi anlatsa da anlatamadıkları vardır...

işte ne kadar uzun yazarsan yaz ne kadar uzun anlatırsan anlat

önemli olan anlatamadıklarındır...


işte bu yüzden sizi anlayan biriyle saatlere karşılıklı susun...

susmak en güzel hitap şeklidir...

ölüm “allah var mı?” sorusunun en güzel cevabıdır...

ölüm insanları kullanmak için en güzel araçtır...

çünkü insan hiç ölmemek ister...

ateist için fark etmez... hiç ölmemek için gerçeği görmezden gelemez...

eğer ateizm doğruysa ( ki doğru bence) allah var mı sorusu yine cevapsız kalacaktır?

kardeşlik!

kardeşlik böyle bir şeydir işte...

söz verdiğin zaman tutarsın...


ucunda ölüm bile olsa arkadaşın için yardıma koşuyorsan,

artık arkadaş değil kardeşsinizdir...

ve insan kardeşine bir şey olsun istemez...

yıl 2012 eski aşklar kalmamıştır ama eski dostluklar hala vardır...

aşk biter ama dostluk bitmez...

çıkar çağında bile sizi çıkarsız sevebilen birini bulduysanız

onu asla ama asla bırakmayın...

bir ateist niye söz verir? niye bu sözü tutması gerektiğini düşünür?

bir ateist öldükten sonra yaşama inanmamasına rağmen yok olacağını bile bile ( kendisine göre )

neden ölüme gider ki?

bırak işte keyfine baksana zaten 3 günlük dünya öldükten sonra yaşam yok...

kendimi niye tehlikeye atıyım ki? biri için...

bu sorunun cevabını hep aramışımdır...

cevapları genellikle “ 3 günlük dünya için kendimi rezil etmeye gerek yok. ha erken ölmüşüm ha geç ne fark eder ki?”


işte kenan ile kardeşliğimiz böyleydi...

+ olmaz... seni yalnız bırakmam.
ölecekte olsam bu işin üstüne gidecem.
sen nasıl benim için teslim olmayı düşünüyorsan,
ben de senin huzurun için yanında olacam.

demişti ya kenan işte o zaman kendimi ilk defa çaresiz hissetmedim...

- peki ! o zaman biran önce bundan kurtulmalıyız...

son şifremiz


9803213



tamam, son bir kişiyi daha öldürecekti ya da öldüremeyecekti. bu şifre bize hiçbir çağrışım yapmıyordu...

bu bir şifre gibi gelmemişti başta...


onun masasında oturduğum zaman masaya jiletle kazılmış bir sayıydı...

o anı bütün ayrıntılarıyla hatırlıyordum...

masanın diğer ucunda ise “zaman” yazıyordu...

zaman her şeyin ilacıdır...

saniye saniye yaklaşıyordur ölüm...

daha neyin ilacıdır zaman?

zaman en büyük katildir...

diğer ucunda “s.n” yazıyordu...

zaman, s.n, 9803213

artık bana tek çağrışım yapıyordu...

113 gün...

rüyayı göreli baya bi olmuştu...

sanırım çok az zamanımız kalmızdı...

3 gün 4 gün bilemedin 1 hafta...

elimizi çabuk tutmamız gerekiyordu...

hayatta birini feda etmeniz gereken zamanlar vardır. yoksa kazanamazsınız... kendisi için sizin acı çekmenize göz yuman birisine en fazla ne kadar iyimser bir gözle bakabilirsiniz...
bir yere kadar haklılık payı verebilirsiniz ama bir süre sonra onu kullanmanız gerekir...
eğer o kendisi için sizi kullanıyorsa sizde kendiniz için onu kullanmayı bilmelisiniz...

suat iyi bir çocuktu... arkadaşımdı. samimiydik zamanında. ama o kadar kişi ölürken tek göz yaşı bile dökmemeyi başarmıştı. yetimdi. kimsesi yoktu. biz ona kimse olduk. arkadaş, dost, kardeş olduk...

yediğimiz içtiğimiz zamanında ayrı gitmezdi. her zaman yanımızdaydı. onun bütün zaaflarını bilirdim. artık kullanmanın zamanı gelmişti.

suat’ı yanımıza çekmeliydik. elimizi ne kadar çabuk tutsakta, onun bildikleri bizden daha fazlaydı. ve karşımızdakinin ne olduğunu öğrenmek için elinde sonunda onu konuşturmamız gerekirdi.

kenan’la bu düşünceye varmıştık... artık uygulamaya geçebilirdik. suat’ın en büyük zaafı arkadaşlarına çok güvenmesidir. dediklerini yapar. özellikle ona zamanında yardım etmişse köpek gibi sadıktır. ne yaparsa yapsın karşı taraf ona karşı sevgisinden hiçbir eksilme olmaz...


suat’ın en yakın arkadaşı olarak bunu çok iyi biliyordum... kenan

+ işte bu oğlum... sen onu kullanacaksın... ağzından laf alacaksın. sonra bu işi bitircez...

içimde garip bir sıkıntı oluştu. birini kullanacaktım. ama masum bir kullanma lafı aldıktan sonra her şey son bulacaktı. ama ya ona kötü bir şey olursa... ama diğer taraftan kenan daha ağır basıyordu.

hayatta birini feda etmeniz gerekir... işte bu suat’tı. elveda suat!

suat ile uzun uzun konuştum... kardeşin için dedim.

- o burada ama fırat! o her yerde... nasıl söylerim?

+ hadi be oğlum! ondan kurtulacağız... hem 7 can aldı o... sen rahat ol artık seni de ondan kurtarcaz.

gözleri parladı. yalan söylemiştim kandırmıştım onu...

- 7 can aldı mı? tamam o zaman... kurtulduk.

her şeyi birer birer söylemişti. 7 can almamıştı. 6 da kalmıştı. giderken bana bir mektup verdi. yüzüme söyleyemediklerini yazdı. bakmamı da istemedi. yalnız oku dedi...

kenan’ın yanına gittim... tamamdır bu iş dedim...

kenan’ın yüzü gülüyordu...

ihanet!

ihanet her canlıyı kızdırır. o ordaydı evet... ama ihanet edecek mi diye izlemişti?
aradan 1 saat geçmeden ambulans sesleri duydum...
suat kendini camdan atmıştı...

suat ölmüştü...

açtım mektubu...

“ kardeşim! senin bana çok emeğin geçti. kol kanat gerdin bana. sakın bu zamana kadar kendim için sana ihanet ettiğimi düşünme. senin içindi. onun yanında olmazsam seni öldüreceğini söyledi. korktum ve her dediğini yaptım... seni çok seviyorum kardeşim.”

yıkılmıştım... ağlıyordum. son kozunu iyi oynamıştı. artık yaşayan bir ölüydüm...

mektubun sonunda “hani her zaman dinliyorduk ya benim en sevdiğim türkü... işte onu dinle bugün benim için... ”

en sevdiği şarkı “ türkülerle gömün beni.” sanki öleceğini sezmişti...



ölüm haberi üzerine bu mektubu okumak beni yıkmıştı. artık ne yapsam bunu kafamdan atamazdım. gece rüyalarım da hep görüyordum. ondan sonra suat diye hiç arkadaşım olmadı...

kenan kurtulmuştu. kenan’a mektubu gösterdiğim de ne yapacağını şaşırmıştı. biz bir hata yapmıştık ama yeni farkına varmıştık...

küçük hatalar tehlikelidir.

küçük hatalar büyük sorunlar yaratır...

karşımızda takıntılı bir canlı vardı. bütün takıntısı 7...

7’nin dışına çıkamaz...

ayrıca metafizik bir canlı değil. sadece özel güçleri var...

onu bizden ayıran özelliği sadece bu... bizden güçlü olduğu kesin...

ayrıca ölümsüz diyebileceğimiz kadar uzun yaşar... bu canlı ölmeye yakın yavrular...

1 tane yavrular... onun dünyası yalnızlıktır. o yüzden insanları kendine oyuncak edinir...

dünyanın var oluşundan beri bu canlı hep vardır... insanların doğasına karışmayı çok sever.

insanlardan zekidir... doğa onu böyle oluşturmuştur.

7 kez enerji harcar... hani kediler için 9 canlı derler ya işte bu da 7 canlı...

insanı öldürmek için 7 kez hareket eder. 7 olduktan sonra doğum yapar ve yok olur...

kenan ile işleri çözmüştük... şuan onun bir yavrusu var. kendisi yok oldu.

bütün dinler onun eseri... bütün peygamberlerin konuştuğu da oydu...

ama ne yazık ki kendi oluşturduğu din düzenini yine o dine mensup insanlar bozdu ve onu yok etti.

bu bendim... islamiyet sayesinde allah’a sıkı sıkıya bağlı kaldım. ondan başka ilahın olmadığına inandım...

ve o ne kadar istese de ona uymayıp islami kurallara göre hareket ettim...

bu da onu deli etti...

kendi kurduğu din o kadar muhteşem bir dindi ki onu bitirmem için yetti...
.
insandan daha da üstün bir varlık vardı...

bütün peygamberler ile konuşan da oydu...